Aydınlık Kör Nokta
TL;DR
Bir konuyu bilmek kadar bilen birini tanımak da çok kritik bir özelliktir. Fikriniz olmayan bir konuda titrine bakarak bilgisini alacağınız bir "uzman" o konu hakkında sizin kadar bile bilgi sahibi olmayabilir.
Bunun basit bir çözümü yok.
Uzun Okuma
Bir konuda doğru karar vermek için en güvenilir yol o konuyu bilmek, o konuda uzman olmaktır. Eğer o konuyu bilmiyorsanız bilen veya uzman olan birine danışmaktır. Bu durumda konuyu karar verecek kadar bilmeseniz de başka birisinin bilip bilmediğini anlayacak kadar biliyorsanız güveneceğiniz kişiyi doğru seçebilirsiniz. Eğer o kadar da bilmiyorsanız konu ünvanlara geliyor. Bu da büyük oranda akademik ünvanlar olmakla beraber söz konusu kişinin özgeçmişindeki başarılar da olabilir.
Ben bir kişinin ihtiyacı olan her konuda kritik bir gözlem yaparak karşısındakinin konuya hakimiyet düzeyini anlayacak kadar her konuyu bilmesi gerektiğini düşünüyorum ve sadece ünvan temelinde danışacağınız kişiyi seçerken doğru karar verme ihtimalinizi artırmadığınızla ilgili düşündüklerimi paylaşacağım.
Öncelikle Matt Might'ın doktora eğitimini insanlığın tüm bilgisi ile kıyasladığı öğrencilik zamanında gördüğüm ve sürekli aklımın bir köşesinde kalan eserini göstermek istiyorum. Birkaç görselden oluşan bu seriyi gif formatına çevirdim. İlk karedeki ince çember insanlığın tüm bilgisini temsil ederken ortadaki şekiller sizin üniversiteye kadar aldığınız eğitimler ile dairesel olarak büyüyor. Burada en orta nokta en temel bilgileri, çemberin sınırı ise en son öğrenilen bilgileri temsil ediyor. Üniversite ile bir uzmanlık edinmeye başlıyorsunuz ve bu durumu dairenin üzerinde sivilce gibi ortaya çıkan ve bir yönde büyüyen şekil ile ifade ediyor. Yüksek lisans bu uzmanlığı daha da ilerletir ve artık o özelleştiğiniz konuda insanlığın bildiği her şeyi bilmeye yaklaşıyorsunuz. O sınırı zorluyorsunuz ve bir noktadan sonra sınırı aşıyorsunuz. O çemberde minik bir çıkıntı oluşturuyorsunuz. O önceden kimsenin bilmediği ve sizin keşfettiğiniz bir bilgiyi temsil ediyor. Çizer buna doktora diyor. Ben olsam bazı noktalarda yaklaşımım farklı olurdu ancak kesinlikle akademik çalışmaları hedefleyen kişilere ilham veren çok güzel bir eser olmuş.
| Matt Might, The Illustrated Guide to a Ph.D. to explain what a Ph.D. is to new and aspiring graduate students. |
Temel olarak anlatmak istediğini çok iyi anlatan bir eser olmakla beraber benim anlatacağım şeyi yapmak için bu örnek üzerinde bir değişiklik yapacağım. Lisansüstü eğitimde kimse öyle yekpare bir bilgi havuzu kazanmıyor. Aslında bilgi aşağıdaki şekilde gördüğünüz şekilde ilerliyor. İki açıdan bunu kısaca anlatmam gerekirse bir konuda bilinen her şeyi en genelden en özele doğru öğrenmeye çalışırsanız o konuda güncel bilgileri dahi öğrenmeye ömrünüz yetmez. Diğer taraftan bir konuda yenilik getirmek için de o konuya her yönüyle mükemmel bir hakimiyete sahip olmanız gerekmiyor. Tam tersine yenilik getirecek seviyeye çıkabilmek için bir şeyleri atlamanız gerekiyor ve öngörünüz ve şansınız ile belirlediğiniz bu atlamalar sizin başarılı olup olmayacağınızı belirliyor.
| Aslında lisansüstü eğitim. Üzgünüm Matt. |
İnsanların bir konuda uzmanlaştıkça o konudaki esnekliklerini kaybettikleri bilinen bir gerçek. Erik Dane'in 2010 yılında yayınladığı ve bu konunun detaylarını psikolojik bir çerçevede anlattığı bu değerli makalesine erişerek detaylı bir okuma yapabilirsiniz. Ben çok daha yüzeysel bir yerden bu konuya tutunacağım.
Eğer bir konuda uzmansanız uzman olduğunuz konuda dahi bilmediğiniz bir çok şey olduğunun farkında olmanız lazım. Aslında içten içe hakim olduğunuz konuda bilginizin ne kadar boşluklu olduğunu biliyor olmanız "imposter sendromu" ile sonuçlanabilir çünkü etrafınızdaki herkes kendi konusunda ne kadar hakim olduğunu iddia etse de siz kendi bilginizdeko boşlukları bildiğiniz için kendinize güveninizi yitirebilirsiniz. Uzmanlığı olan kişinin o konuda kendini yetersiz görmesi de kusursuz görmesi de problemlidir. Kişi uzman olduğu konuda güçlü ve zayıf yönlerini iyi analiz etmelidir. Bu kendini tanımayla ilgili bir konu ve yeri gelmişken sizi Yapay Zeka ile Karakter Profilleme Çerçevesi gönderimi incelemeye davet ediyorum.
Bir uzman görüşüne ihtiyacınız varsa ve uzmanlığını Matt Might'ın tarif ettiği gibi yekpare bir bilgi külçesi olarak düşünen birine denk gelirseniz ve aslında delik deşik olan bu bilgi dağarcığında boşta kalan bir yerden bir soru sorarsanız emin olun alacağınız cevap bilmiyorum olmayacaktır. Özellikle sosyal medyada gördüğümüz ve belli bir konuda söz hakkı olduğunu iddia eden, uzman olmadığı konularda uzmanmışçasına fikirlerini belirtenler, veya farklı bir konudaki uzmanlıkları ile elde ettikleri ünvanları istismar edenler size kesinlikle ama kesinlikle yanlış kararlara sürüklerler. Bu kişilere itibar etmektense zar atmanız daha mantıklıdır. Bu kişileri tespit etmek için iki tane çözümüm var. Bunlardan biri o konuda asıl kararı vermenizi sağlayacak kadar bilginiz yoksa bile en azından temel bazı bilgilerinizin olması, kişilerin bu konuda söylediği şeylerin en azından temel prensiplerle uyumunu denetlemenizi sağlar. Temel prensiplerde hataları olan kişilerin daha yüksek seviyede de problemleri olacağını düşünebilirsiniz. Diğer yol da kişilerin titrelerini incelemek ancak incelerken özellikle hangi konuda neye dayanarak itibar kazandığına bakmak. Bir kişinin bir alanda profesör olması o alandaki her şeyi çalıştığı anlamına gelmez. Bunların yanında bir de yaygın safsataları bilmek lazım. Bunun için wikipedi'de güzel bir liste yapılmış Türkçe dilinde de "Safsatalar Ansiklopedisi: Akıl Yürüt(eme)menin Kısa Tarihi" adlı bir kitap var. Safsatalar diyalogdaki hileler olarak düşünün. Ancak bunların sayısı sınırlı ve eğer bilginiz olursa fark etmesi kolaydır. Bu şekilde bir konuyu hiç anlamasanız bile karşınızdaki uzmanın kurduğu argümanın safsata içerip içermediğini anlayabilir veya anlayacak soruları sorabilirsiniz.
Şimdi gelelim aydınlıktaki kör nokta örneklerine:
Bunun en çarpıcı ve maliyetli örneklerinden biri, modern radyasyon güvenliği standartlarının (LNT modeli) temelini atan Nobel ödüllü genetikçi Hermann Muller’in hikayesidir. Muller, 1946’da Nobel konuşmasını yaparken, radyasyonun en düşük dozunun bile kümülatif olarak zararlı olduğunu ("eşik değer yoktur") tüm dünyaya ilan etti. Ancak arşivler, Muller’in bu konuşmadan sadece haftalar önce, düşük doz radyasyonun onarım mekanizmaları sayesinde zararsız olduğunu gösteren kritik bir deneyi (Caspari çalışması) gördüğünü, ancak kendi teorisini ve itibarını korumak adına bu veriyi kasıtlı olarak hasıraltı ettiğini gösteriyor. Bilim dünyası o an verinin sağlamlığına değil, Muller’in "Nobel" ünvanının yarattığı haleye odaklandığı için, bu "kasıtlı körlük" yarım asır boyunca fark edilmedi. Sonuç olarak, milyarlarca dolarlık küresel regülasyonlar, bir uzmanın ünvanının arkasına sakladığı, bilimsel değil ideolojik bir tercihin üzerine inşa edildi. Bugün hala LNT modeli uygulamada yaygınlığını korumakta. Bu konu ile ilgili olarak daha detaylı bilgi almak isterseniz youtube'da Dr. Edward Calabrese'in bir sunumu mevcut.
Benzer bir 'otorite yanılgısı' ve manipülasyon örneği de beslenme biliminde, yağların şeytanlaştırılması sürecinde yaşandı. Yarım asır boyunca tüm dünya, Ancel Keys gibi dönemin devleşmiş otoritelerinin yönlendirmesiyle hayvansal yağlardan ve yumurta gibi kolesterol kaynaklarından kaçındı. Otoriteler 'yağ yemeyin' dediğinde, bunun arkasındaki bilimin sağlam olduğunu varsaydık. Ancak yıllar sonra ortaya çıkan belgeler (Project 226), 1960'larda Şeker Endüstrisi’nin, Harvardlı prestijli bilim insanlarını fonlayarak kalp hastalıklarının suçunu şekerden alıp yağlara yükleyen makaleler yazdırdığını kanıtladı. Uzmanlar, ünvanlarını kullanarak şekeri aklarken, insanlığı 'light' ama şeker yüklü ürünlere yönlendirerek obezite salgınının fitilini ateşlediler. Nitekim bilimsel gerçekler ancak 2015 yılında, ABD Beslenme Kılavuzları'nın 'diyetle alınan kolesterolün kandaki kolesterolle doğrudan ilişkili olmadığını' kabul edip sınırlamayı kaldırmasıyla yerine oturdu. Yine, gerçeği değil, finanse edilmiş uzman görüşünü takip etmenin bedelini milyonlarca insan sağlığıyla ödedi. Bunun için Kearns ve ark. (2016)'nın yaptığı çalışmayı inceleyebilirsiniz.
Son olarak 1954'te Isaac Asimov tarafından yayınlanan The Caves of Steel adlı romandan bahsedeceğim. Asimov'un Robot, İmparatorluk ve Vakıf serilerinde ve diğer bir çok tekli romanında işlediği ve insansı robotlarla ilgili bir tema vardır. Bahsettiğim tema, robotların icadı sonrası hümanoid robotların ortaya çıkması, bu robotların bilinç kazanması, insanlıkla mücadele etmesi ve yokedilmesidir. Bu olaylardan çok sonrasını anlatan kitaplarında da bu olaylar geçmişteki mitik hikayeler gibi yer alır veya bütünüyle unutulmuştur. Bu temanın anahtar noktası robotların insansı olmasıdır. Yani bu robotlar süpürge değiller, süpürgeyi kullanıyorlar, kahve makinesi değiller kahve makinesini kullanıyorlar. Yazar robotların insansı olmasına dair The Caves of Steel romanında bir açıklama yapar. İnsanlık tüm araçları kendisi kullanmak üzere yapmıştır ve bundan dolayı her ürünü ayrı ayrı tekrar dizayn edip esasında robot olan bir çok ürün üretip kullanmaktansa bir tane hümanoid robotun olduğu bir evde zaten mevcut olan cihazların hepsi robot tarafından kullanılabilir. Sadece bir tane robot aldığınızda o evinizin havalandırmasını da kendisi yapar, ışıkları da açar kapatır, kahvenizi de yapar, sonra çıkıp bahçenizi de sular, çitlerinizi de onarır, gelen kargolarınızı da alır. Bu her ne kadar ideal görünse de üstadın gelecekle ilgili bir hatası olarak aklımda yer etmiştir. Çünkü günlük cihazların robotize edilmesi bir hayli kolay, insansı bir robot üretmek ise bir hayli zordu. Tabi ben burada kesinlikle yalnız değildim. Örneğin bir quora sorusuna gelen yanıtlara baktığınızda mühendislerinde böyle düşündüğünü görebilirsiniz. Küçük, hedefe yönelik robotların işlevselliği ve insansı robotların imkansızlığı üzerine görüş çok yaygındır. Bugün bu görüşün yaygınlığı halen devam etmekte ancak bu konuda büyük bir yanılgıya sahip olduğumunu anlamak üzere olabiliriz. İnsansı robotları mümkün kılacak teknoloji çok marjinal bir teknoloji olduğu için çoğu yazılımcı ve mühendis bu konuda bilgisiz ve onların bildikleri çerçevelerde bu durum imkansız. Robotik konusunda teknik olarak çok derinleşmiş olmaları, paradoksal bir şekilde vizyonlarını daraltmış olabilir. Onlar 'bir robotun iki ayak üzerinde durmasının zorluğuna' odaklanırken, Asimov 'dünyanın zaten iki ayaklılar için tasarlandığı' gerçeğini görüyordu. Aşırı uzmanlaşma, bazen basit ama evrensel gerçekleri görmeyi engeller.. Bu hikaye henüz sonuçlanmadı ancak Boston Dynamics'in geçtiğimiz 16 yılda katettiği ilerlemeleri ve 2025 içinde piyasada duyurulan (her ne kadar bir çoğu pazarlama hileleri ile duyurulmuşta olsa) ve hatta satışa çıkan çok sayıda insansı robot bu konuda hem bir talep olduğunu, hem teknolojinin artık buna imkan verdiğini hem de pazarda bu gibi ürünleri üretecek firmaların artık rekabete girdiğini görüyoruz. Rekabete giren firmaların bu noktaya kadar olan ilerleme hızını kat kat artıracağı beklenebilir. Bu önümüzdeki yıllarda insansı robot sahibi olmanın robot süpürge sahibi olmak kadar yaygın olacağı anlamına gelebilir.
Bu konuyu Asimov'u anarak bitirmek istiyorum. Müthiş bir öngörüye sahip ve umarım The End of Eternity'deki fikirleri yanlıştır. Asimov'un anısına her yıl düzenlenen "Isaac Asimov Memorial Debate" adlı bir aktivite var. Bunları youtube'dan izleyebiliyorsunuz.
Kaynaklar
- Dane, E. (2010). Reconsidering the trade-off between expertise and flexibility: A cognitive entrenchment perspective. Academy of Management Review, 35(4), 579–603. https://doi.org/10.5465/AMR.2010.53502832
- Kearns, C. E., Schmidt, L. A., & Glantz, S. A. (2016). Sugar Industry and Coronary Heart Disease Research: A Historical Analysis of Internal Industry Documents. JAMA internal medicine, 176(11), 1680–1685. https://doi.org/10.1001/jamainternmed.2016.5394
- Matt Might, a professor in Computer Science at the University of Utah, created The Illustrated Guide to a Ph.D. to explain what a Ph.D. is to new and aspiring graduate students.
İleri okuma
- https://ods.od.nih.gov/pubs/2015_dgac_scientific_report.pdf
- https://academic.oup.com/eurheartj/article-abstract/38/42/3119/4600167